Anadolu, onun dilinde ete kemiğe büründü çoğumuz için. Çukurova'nın terini hayatı boyunca döktü; bir işçiydi o hayatta, yaman bir işçiydi. Tanımladığı ovalar, adalar, nehir kıyıları cennet gibiydi, öyle doyulmaz. Dilerim daha güzellerini görür gittiği yerde,dilerim rahmeti bol olur... İyi ki yaşadın Yaşar Kemal!

Aşk her yerde.
Yerde, gökte, soruda, cevapta, ilikte kemikte… Aşk her yerde.
Herkesin aşkı başka derinlikte, herkesin derinliği ayrı ederde.
Kimi zaman ilahi, aşk. Kimi zaman karşı cinste. Suretine vurgun olduğumuz şeyde, cevherine sürgün olduğumuz şeyde. Kim bilir kimde, nerde…
Herkes aşkını arıyor. Bir elmanın diğer yarısını, ruh eşini, kalp ikizini, yapbozun diğer parçasını, çayın şekerini, yağmurun toprağını, bülbülün gülünü… 
Ezelini ve ebedini bilmediğimiz bir arayış. Biri buldukça diğerinin kaybettiği, biri koştukça bir diğerinin durup dinlendiği. Hayıflandığımız, zayıflaştığımız, şükrettiğimiz ve güçlendiğimiz. Aşk böyle.
Çocuğumuzun ilk ağlayışı en büyük aşkın sonucu olarak doluyor yüzümüze. Sorumluluk, aşkla işliyor iliklerimize. İlahi bir güzellik işte böyle doluyor nefesimize.
Birken iki olmanın, ikiyken tek olmanın eşsiz keyfinde, kaybetme korkusunun en derininde. Varmanın hazzında ve sonsuz bir arzuyla.
Aşklardan söz ediyorum bugün size, aşklarımızdan. Her göğüs kafesinde başka anlam taşıyan, her beyin hücresinde ayrı ayrı kımıldayan aşklarımızdan. 
Hayal ettiğiniz, anımsadığınız, özlediğiniz, sahip çıktığınız ya da belli olmaz kaçtığınız, kaçırdığınız aşklardan söz ediyorum size.
Üzerinde yaşadığımız topraklarda ve dünyanın dört bir yanında, tüm dillerden, tüm dinlerden insanların yan yana, insan insana, can cana yaşayacağımız bir dünyanın hayalini kuran herkese ‘aşk’taki üç harfe nelerin sığabileceğini düşündürmek istedim.
Çünkü, aşk sınavımız bizim. Kime duyduğumuz, nasıl yaşadığımız, bizim büyük sınavımız. Duygularımızın giyotinle tanıştığı keskin anlar, birleşip hayatı oluşturuyorlar. Ölüm kaçınılmaz, ölümden kaçılmaz. Ama yaşama yaklaşılır diye.
Hayat, aşkla daha güzel diye. Aşkınız, siz neyi aşk olarak seçerseniz odur diye.
Durun ve sindirin, tam şu an aklınızdan geçen ve kalbinizde sıkışma mı çarpıntı mı, değilse ne, anlamakta güçlük çekmenize neden olan şey, sizin aşkınız. Aklınıza ilk gelen aşkı yaşayınız.
Ben böyle anlattım, kalıplara sokmadan, isim vermeden, nesne göstermeden, aşk bellemeniz için size herhangi bir şeyi ve bir kimseyi işaret etmeden. Bir de siz kendinize anlatın. Her neyi anlatırsanız işte aşk o. Aşk olsun hepimize!


“Erkektir, yapar.” cümlesindeki sizi bulunuz. Yaptıklarınız sizin olsun, ben biraz nedenlerine değineceğim. Belki ilgilenirsiniz. Para harcama meraklısı olanın kadınlar olduğuna inanılır ama aslında siz de bu konuda fena sayılmazsınız. Evde gül gibi karınız olduğu halde başka kadınlara gittiğiniz için yeterince yargılanıyor ve kınanıyorsunuz desem pek öyle de değil, azcık fırçalanıp kolayca affedilip unutuluyor, yediğiniz naneleri unutturuyorsunuz. Ama sahiden evde gül gibi karınız, sevgiliniz, partneriniz varken başka kadınlara gidiyor ve genelde o kadınlara para ödüyorsunuz. Resmen israf.

Partnerinizi bırakıp gittiğiniz kadınlara da ederlerinin çok altında ödemeler yaptınız, buna ayrıca üzgünüm. Ama sizin bu ‘paralı seks’ merakınız şu an anlaşılmaya muhtaç, hem sizin tarafınızdan, hem hemcinslerim tarafından, hem de benim tarafımdan. Tabloya şöyle bir bakalım.
Evliyseniz, sevgilinizle cinsel birliktelik yaşama konusunda bir kısıtlamanız yoksa ya da düzenli olarak seks yaptığınız biri varsa bile bir seks işçisine gitmenizin eminim sizce nedenleri vardır. Ama ben şimdi size benim kafamdaki nedenlerinizi uzmanlık alanımın temelinde açıklayacağım.
Sahip olma dürtünüzü tatmin ediyorsunuz.
Sizin de kadınlar gibi ‘yabancıya açılma’ kolaylığınız var.
Farklı deneyimleri erkekliğin şanından sayıyorsunuz.
Seksin ‘basit kadın’larla yaşanmasının daha ateşli olduğuna inanıyorsunuz.
Paranız çok geliyor, saçıyorsunuz.
Evet gerçekten bu 5 maddede de samimiyim. Sonuncusu kulağa şaka gibi geliyor biliyorum ama inanın değil. Sırayla gidelim diyorum.
Siz erkekler, ‘kadınım’ sözcüğünü, biz kadınlarsa ‘erkeğim’ sözcüğünü kullanmaktan pek hoşlanırız. Sahibimizin belli olmasından da, sahip olduğumuzun belli olmasından da garip bir hoşnutluk duyarız. Ama açıkça söyleyelim biz erkeğimiz dururken, başka bir erkeğe gitme konusunda daha tutucuyuz. Siz erkeklerse kadınınız bir köşede daima durmak üzere başka kadınlara gitme konusunda işi biraz da arsızlığa vurmuşsunuz. Bunun toplumsal temellerini sıklıkla vurgularım ama bir kere daha sizin için yazmış olayım. Sizin amcalara, teyzelere gösterilerek övünülecek pipileriniz vardı, bizse muadilini daima sakladık. Siz ilk cinsel deneyiminiz için babanızın elinde ve annenin gizli de olsa bilgisinde ‘kadın’a götürülürken biz sevgilimizi bile niyet ciddileşince ilan edebildik ve kızlık zarımızla puan aldık. Dolayısıyla sizin bizden daha cüretkar olmanız şaşkınlık verici sayılmaz. Ancak hayatınızda biri ve düzenli bir cinsel yaşamınız varken yine de seks işçilerini tercih etmeniz adeta alışkanlık, adeta içi boş bir savurganlık. Paradan bahsetmiyorum yalnızca, spermler için de savurganlık.
Sahip olma dürtünüzü tatmin etmesi için bulunmuş olan kadınım ve erkeğim sözcükleri, sanırım sizin için yeterli olmuyor. Siz ille de bedeli ödenmiş, anlaşması yapılmış ve sınırları çizilmiş bir ticari ilişkiyle sahip olmak istiyorsunuz. Baş ağrısı bahanesi duymadan, ödediğiniz ölçüde taleplerde bulunarak, muameleye göre bir ek ödeme yaparak ve dahası hormonlarınıza, penisinize en uygun hayal olan kadın resmini seçerek sevişmek istiyorsunuz. Bunu normal kabul ediyorsanız, bize de aynı şansı tanır mısınız?
Kadınların da en az sizin kadar, ki buradaki ‘en az’ı ciddiye alınız, fazla isteği, hayali, fantezisi ve talebi var. Yalnızca bahsettiğimiz toplumsal bastırılmışlıktan dolayı sizden daha zor dile getiriyorlar. Yani her şeye razı biçimde girseler de koynunuza, bu sizin penis boyunuzdan, ten kokunuzdan, pozisyon ustalığınızdan falan değil, daima bir parça vazife bilinci ve mecbur olma duygusundan. Size açıkça söyleyemedikleri arsız istekleri, altın günlerinde ya da kuaförlerde konuşulabiliyor. Eğer şaşırtan aşırılıklarını ‘nereden öğrendin’ saçmalığıyla sorgulamaz ve içgüdüsel kabul edersiniz belki dinleme ve öğrenme şansınız olur. Evet kadınların dışa ve en çok size açılma güçlüğü var ama bu sizde de var. Kadınlardaki kadar yoğun değil fakat onlar ‘hafifmeşrep’ damgası yemekten korkarken sizin yemekten korktuğunuz damga ise ‘sapık’.
Partnerinizin sapık olduğunuzu düşünmesini istemiyorsanız parasını ödediğiniz ve cinsel ilişki biter bitmez başka yönlere gideceğiniz bir kadına açıyorsunuz içinizi. İsteklerinizi ona sıralıyorsunuz. Aslında bunun için biraz da bizi suçluyorum, rahatlatayım sizi. Biz kadınlar, isteklerinizi birlikte zevk alabileceğimiz bir formata sokmak dururken ve eklemek dururken ona kendi isteklerimizi, korkarak ve kaçarak reddediyoruz, bu da hata. İsteklerimizi söylemek için bulduğumuz bir fırsat olarak bakmayı başaramıyoruz. Birbirinden kaçan ve en mahrem sırlarını paylaşmak için başkalarını gözleyen insanlara dönüşüyoruz.
Her gün aynı pilavı yememenin normal olduğunu öyle çok dinlediniz ki bu yaşa kadar, başka bir yemeğin tadına bakmayı, başka bir çiçeği koklamayı, başka bir şarkıyı dinlemeyi normal sayıyorsunuz. Erkekliğin şanından sayıyor ve partnerinizden başka kadınla olmamış olmayı ileri yaş bakirliği kadar utanarak saklıyorsunuz. Bu da hata.

Seks, ilk deneyiminiz itibariyle size para karşılığı yaşanan arsız bir şey gibi geliyor belki. Evdekinin birleşme, dışarıdakinin seks olduğunu sanıyorsunuz. Bilinçaltınızın sizi içine düşürdüğü bir oyun bu, kapılıyorsunuz. Tüm hareketlerinden rahatlık akan basit kadınların jartiyerlerinden, ışıklar açıkken çıplak kalan bedenlerinden ve zorla tutturdukları memelerinden etkileniyorsunuz. Seks size daha özgür ruhlu, Avrupai ve arsız geliyor. Cinsel birleşme ise mahreminizde ve biraz da görev gibi. Siz bu görev bilincinden de para ödeyerek sıyrılıyorsunuz. Ahh nasıl yanılıyorsunuz.
Her ne seviyorsanız o basit bulduğunuz kadınlarda, aynısını alın kadınlarınıza. Çamaşırını, rujunu, tavırlarını, hepsini isteyin, armağan edin, güzellikle talep edin, içtenlikle eşlik edin. O çok arzuladığınız ‘aşifte’ ruhu belki de yanı başınızda, kaçırıyorsunuz.
Evet parası çok geldiği için saçmak isteyen erkekleri de paranızı saçan kadınların intikamı için yazdım, kabullenin, kendinizle barışın. Herkes sever almayı. Ama vermeden alanlardan olmayın.

Sahip olma isteğiniz çoğu zaman bastırılamazdır. Bu kadın, erkek, çocuk, yaşlı hemen herkeste başka biçimlerde ve başka şeylere karşı uyanır. Ancak herkeste vardır. Mala mülke sahip olmaya karşı olanlar da özgürlüğe sahip olmak ister mesela. Bu isteğin sınırları yoktur. Fakat, şimdi biraz ciddileşelim, hayatınızda sorumluluğunuz olan ve ihanetinizle canı yanan biri varsa bu isteği en zararsız biçimde bastırmanın yollarını bulmakta da fayda var, hatırlatırım. Bir kadına sahip olmak yerine sahip olacağınız ve üzerinde karar alma hakkı bulacağınız başka şeyler edinin hayatınızda. Bu bir köpek ya da bebek olmasın, hayatların hiçbiri üzerine kumar oynanacak kadar hafif ve değersiz değil.

Bir hobi edinebilir, ekonomik gücünüz ölçüsünde bir maddi varlık edinip yeni bir bir ilgi alanı bulabilirsiniz kendinize. Ev araba gibi büyük şeylerden de söz etmiyorum üstelik. Şaka gibi geldi değil mi bu öneri? Değil. Zamanınızı dilediğiniz gibi heveslice kullanacağınız ve sizin ilginizle bir şeye benzeyeceğini bildiğiniz her şey, sahip olma dürtünüzü törpüler. Hatta bunu çift olarak da yapabilirsiniz. Şiir yazabilirsiniz, öykü roman her neyse yatkınlığınızın hedefi. Yetenekleriniz doğrultusunda bir şey yaratıp onu büyütebilirsiniz. Üreten insanların sanatsal sancıları düzensiz bir yaşam, çalkantılı aşklar getirir dedikleri şey, büyük sanatçılar için, öyle de havaya girmeyin. Siz ilginizi, yaşam alanınızda ve oradaki özel insanda tutacak formülü inanın benden iyi bilirsiniz, eğer isterseniz. Kararlılıktan hiç bahsetmeyeyim dilerseniz.
Jigololuk yapan erkekler sıkça sorulur bana, ben onları da diğer seks işçileri gibi görürüm. Ne bir eksik ne bir fazla. Talebe doğan arz onlar da. Yaptıkları iş, hem kadın hem erkek seks işçilerinin yani, sizin aşağıladığınızdan çok daha zor, çok daha ağır, çok daha fazla. Dilerim hayallerindeki hayatı yaşama fırsatları olur günün birinde ya da hayal ettikleri buysa iyi müşterilerle karşılaşırlar daima. Ama siz siz olun, oraya buraya saçmayın para. Partnerinize alacağınız armağanlar cinsel yaşamınızda çok şeyi değiştirebilir, bir de öyle deneyin. Her gün aynı kadınla olmak zorunda kalmazsınız her gün aynı kadınla olurken, sizi delice şaşırtabilir. Sadakat, çıtayı daima yükseltir.
İnanın hayallerinizdeki kadar mutlu olmak bedava!



Cinsel Mitler, toplumda yargı olarak oturmuş fakat pek de gerçekliği olmayan bilgiler;

---Erkek ilişkiye her daim hazır olur, her durumda sertleşip boşalma zamanını nerde ne zaman olursa olsun ayarlar.
---Her zaman isteklidir ve cinselliği erkek başlatmalıdır hatta eğer ilişkiyi kadın başlatırsa o kadın hafif ya da basit kadındır.
---Erkeklerin cinsel isteği kadınlardan daha güçlüdür.
---Bir erkek ne kadar sık ve üst üste sevişebiliyorsa o kadar güçlüdür ve ilişkide o kadar iyidir.
---Bir kez cinsel sorun yaşanırsa bu tekrarlayacak demektir.
---Cinsel ilişki sırasında mastürbasyon yanlıştır ve yapılmamalıdır.
---Sertleşmenin kaybı eşini çekici bulmadığı kafasında farklı bir kadın düşündüğü anlamına gelir.
---Erkek ya da kadın sevişmeye hayır diyemez.
---Sevişmede neyin normal olduğuna ilişkin kurallar vardır.
---Sevişme her zaman doğal ve kendiliğinden olmalıdır; sevişmek hakkında konuşmak, düşünmek veya hayal kurmak onu bozar.
---Erkek cinsel organını ne kadar büyükse o kadar partnerine fazla zevk verir.
---Penisin vajinaya girişi zordur. İlk ilişkide girilemez.
---Oral seks, olgunlaşmamışlığın göstergesidir ve güvensizdir.
---Sevişme hakkında konuşmak ve düşünmek onu bozar.
---Birlikte orgazm gerçekleştirilmesi en önemli amaç olmalıdır.

......gibi gibi...

Kadınlardaki cinsel mitler ise daha ilgi çekici bir o kadar da trajikomik düşüncelerdir.
---Cinsellik penisin vajinaya girmesinden ibarettir.
---İlk cinsel ilişki kadın için çok ızdırap vericidir. Kadın için tehlikeli olabilir.
---İlk cinsel ilişkide kan gelmezse kadın bakire değildir, önceden mutlaka bir ilişkisi olmuştur.
---İlk cinsel ilişkide “başarısız” olan erkek, erkek değildir.
---Sevişme sırasında konuşulmaz.
---Klitoral uyarı ile orgazm olan ama cinsel birleşme sırasında orgazm olamayan kadınlar olgunlaşmamıştır.
---İstenmeyen gebelikleri önlemek, yalnız kadının sorumluluğundadır.
---İyi bir sevgili, hemen her cinsel birleşmesinde partnerine orgazm yaşatabilmelidir.
---Kadınlarda orgazm cinsel birleşme ile sağlanmalıdır.
---Masturbasyonun cinsel güce zarar verici etkisi olabilir.
---Oral seks, olgunlaşmamışlığın göstergesidir ve güvensizdir.
---Masturbasyon zararlıdır.
---Cinsellikte kadının uyarılması gerekmez.
---Sevişme her zaman doğal ve kendiliğinden olmalıdır, sevişme hakkında konuşmak ve düşünmek onu bozar.
---Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır.
---Sevişme sırasında fantezi kurmak yanlıştır.
---Kadınlarda orgazm cinsel birleşme ile sağlanmalıdır.
---Cinsellik içgüdüseldir, öğrenilmez.
---Cinsel fanteziler ahlak dışı, sapık ve sadakatsiz davranışlardır.
---Kadının cinsel isteği cinsellik dışındaki olaylardan etkilenmez.
---Kadın istemese de kocasına karşı görevi olduğu için cinselliği yaşamak zorundadır.
---Kadın evlenene kadar cinsellikle ilgili hiçbir şey öğrenmemelidir.
---Cinsel ilişkide kadının cinsel isteğinin, uyarılmasının, haz almasının önemi yoktur.
---Cinsel isteksizlikle başvuran her kadın cinsel istek azlığı yaşamaktadır.
---Kadın duygusal ilişkisinde problem yaşasa da cinselliği olağan olarak yaşar.
---Cinselik ilişki sorunlarından ayrı bir şeydir.
---Cinsel istek doğal olarak herkeste vardır, isteği oluşturmak ya da artırmak için yapılabilecek hiçbir şey yoktur.
---Kadının cinsel isteği partnerine göre az ise mutlaka rahatsızlığı vardır.
---Normal çiftlerin cinsel ilişki sıklığı, yirmili ve otuzlu yaşlar için haftada en az dört olmalıdır. Sürekli olarak daha az olması düşük cinsel isteğin göstergesidir.
---İlk cinsel ilişki kadın için çok ızdırap vericidir. Kadın için tehlikeli olabilir.
---İlk cinsel ilişkide kan gelmezse kadın bakire değildir.
---İlk cinsel ilişkide “başarısız” olan erkek, erkek değildir.
---Sürtünme ile kızlık zarı bozulabilir.
---Hamileyken kurulan cinsel ilişki bebeğe zarar verir.
---Yaşlıların cinsel ilişkide bulunması uygun olmaz.

Zor günler geçirdik, hatta geçtiğimiz yılın yarısından çoğunu zor geçirdik. İçimiz kanadı, ellerimiz kollarımız bağlı, çaresizce ağladık, sızlandık. Elimizden geleni yaptık son bir kuvvet. Ama biliyorum ki bu coğrafya acılara alışık. Ben size alışkın olmadığımız bir şeyden söz etmek istiyorum. Ben size insan gibi yaşamaktan, yaşatılmaktan söz etmek istiyorum. Hayatın renklerinden...

Ben size insanların sağlık hizmetini tam ve kusursuz alabildiği bir dünyadan söz etmek istiyorum. Kötünün iyisine razı olmak zorunda kalmadıkları, hızlıca tedavi görebildikleri ve umutlandıkları bir dünya. Sağlıktan kıymetli ne var hayatta... Bunu herkes için hak gördüğümüz bir dünya...

Ben size tüm çocukların karınları tok sırtları pek, okul çantaları mutluluk dolu, okula gidebildikleri ve eşit eğitim hakkına sahip olabildikleri bir dünyadan söz etmek istiyorum. Mesleklerini, aç kalma kaygısı duymadan seçebildikleri ve gönüllü icra edebildikleri bir dünya.

Kadınların da hayata karışabildiği, güvenlik kaygısı olmadan diledikleri gibi yaşayabildikleri, diledikleri yaşta iş kadını, diledikleri yaşta çocuk, diledikleri yaşta kadın, diledikleri yaşta anne olabildikleri bir dünyadan söz etmek istiyorum. Erkeksiz de var olabildikleri ve ecelleriyle ölebildikleri bir dünya..

Kimsenin ekmek kavgasında telef olurcasına ölmediği bir dünyadan söz etmek istiyorum size. Sabah çıktıkları evlerine akşam dönebildikleri ve ekmeğin kararmadığı, giderek aydınlandığı, aslanın midesinden kurtulduğu bir dünya...

Sokakların hepimiz için güvenli olabildiği bir dünyadan söz etmek istiyorum. İdeolojilerimiz, cinsiyetlerimiz, kar toplarımız ölüm nedeni olmaksızın yaşayıp gidebildiğimiz ve birbirimizi sevgiyle tahammülle sarabildiğimiz bir dünya...

Sütün, ekmeğin, etin ve meyvenin her sofrada yeteri kadar bulunabildiği, vitaminin, mineralin her bedende hakkınca salınabildiği, yokluğun yoksulluğun temel ihtiyaçlardan sıyrılabildiği bir dünyadan söz etmek istiyorum. Barınabildikleri ve insanca sosyalleşebildikleri,okuyabildikleri, gezebildikleri, sorabildikleri, cevap alabildikleri bir dünya...

Ben size hayalimdeki dünyanın küçük bir resmini yapmak istedim. Ben size renkler vermek isterdim. Ama şimdilik renkleri tarif ettim. Siz de hayal edin ve sonra birlikte gerçekleştirelim. Çok isterim... Yaşadığımız yaşamak mı düşündüren anlar oluyor, yaşadığımızdan şüphe etmeyelim isterim... Çok mu şey istedim?
Özel hayatınızı iş hayatınıza yansıtmamanız için size bazı önerilerde bulunacağım, püf noktalarını işaret edeceğim. Kimileriniz okuyup geçecek,kimileriniz kendine gülecek, kimileriniz dersler çıkaracak ama inanın en karlınız ders çıkaranlar olacak


1) Evden kavgalı ya da küs çıktığınız günler düşeceğiniz iki hata var; biri oscarlık performans sergilediğinizi düşünerek gülünç bir sevinç yumağı şeklinde yuvarlanıp durmak, diğeri ise herkesin özel durumunuzdan dolayı size anlayış göstereceğine inanarak acınızı yaşamak. Yapılması gerekense; bunun herkesin başına gelebileceğini bilmek ama işin de mutlaka yapılması gerektiğini unutmamak. Ayrıca özel yaşantısındaki sorunları yansıtan insanların size ne hissettirdiğini anımsamak. İşte bunların ışığında; ses tonunuza gün boyu dikkat etmek, işle ilgili sorulan sorulara aydınlatıcı yanıtlar vermek ve asık suratlı olmaktan kaçınmak. Sade bir gülümsemeyle 'bugün biraz keyifsizim ama geçer' en büyük arkadaşınız olsun.

2) Mutlu ve sorunsuz insanlara tahammül edemediğiniz günler düşeceğiniz iki hata var; birincisi haset bir insan gibi fark etmeden rahatsız edici bakışlar fırlatmam, diğeri ise en az onlar kadar mutlu olduğunuzu düşünsünler diye saçma konuşmalar ve neşe patlamaları yaratmak. Yapılması gerekense; her insanın zaman zaman aynı duyguyla tanıştığını ve mücadele ettiğini bilmek ve mutlu olduğunuz zaman bundan rahatsızlık duyanlar olduğunu fark etmenin  can sıkıcılığını anımsamak. Umut etmenizi sağlayacak anlara, kişilere odaklanmak ve gün içinde kendinize küçük ödüller vermek. Moralimiz, biz yükseltmedikçe dibe vurmaya devam edecektir. Çünkü hayat her zaman şahaneliklerle dolu değil ve buhranlar sandığımızdan uzun sürebilir.

3) Bir ilişkiniz yoksa ve özel hayatınız için arayışta, dahası bulamayıştaysanız yaptığınız ve yapacağınız, çok sık rastladığımız bir hata var; anlayışsızlık. İş sonrası keyfi mesai yaratan müdire hanımlardan sıkça bahsedilir. Evde bekleyeni ya da sosyal bir planı olmayanların, kimsenin de olmayacağını düşünmelerinden sıkça yakınılır. Ya da aileleri ve sevdikleriyle tatile çıkanlara anlayış göstermeyen müdürlerin kendi aileleri ve sevdikleriyle plan yapmaktan hoşlanmadıkları da bilinir. Demem o ki; yalnızsanız herkesi yalnızlaştırmayın. Empati, size en çok lazım olan.


Elbette çok fazla detay ve gülünecek, ağlanacak mevzu var, iş hayatımızla özel hayatımızın birbiri üstüne düşen gölgesi belki de en trajikomik yanımız.

Aile içi şiddet, aile içi taciz, aile içi geçimsizlik, aile içi sorun… Şu aileden en kutlu müessese diye bahsetmezler mi; ne diye bütün olumsuzluklarla aynı tamlama içinde geçiyor öyleyse? Aile, bir tamlama biçimi, hem de onu oluşturan tüm bireyleri bir başka bireyle tamlama biçimi değil mi? Ona yakışan binlerce olumlama söyleyebilecekken biz, neden aile içi deyince hep kasavet çöküyor ruhumuza? Böyle olmasa… Bugün aile içi yenilikten bahsedeceğim ben size. Bütün olumsuzlukları silip atacak, ortak çabayla bireyleri yeniden var edecek bir şeyden. Bugün size taze bir nefes almanın aile için öneminden bahsedeceğim.

Biz insan biriktirmeyi yanlış anlamış bir toplumuz. Faydalı faydasız herkesi etrafımıza toplayıp zarar da görsek sineye çekip bu ne idüğü kalabalıklar içinde zaruri hayatlar yaşamayı fedakarlık saymışız. Değil. Başkaları için fedakarlık yapmak elbette güzeldir ancak en güzeli, kendin için ailen için mevcudiyetinizi iyilik ve güzellikle sürdürmek için fedakarlık yapmaktır. Soframıza oturup ardından önüne koyduğumuz ekmeğin, eşyamızın dedikodusunu yaptığını bildiklerimizi misafir ediyoruz yine de. Onlarla gönüllü altın günlerine girenlerimiz dahi var, hem de her şeyin bilincinde. Eşimizle ilişkimizi tüm detaylarıyla öğrenmek isteyenler, ağzımızı yoklayanlar, kinayelerden uzak duramayanlar dertleşmeye çabalıyoruz yine de. Çocuğumuzun başarısında gülmeye çalışırken yere düşen yüzünü toplayamayanların dualarına sığınıyoruz yine de lafta. ‘Ben senin iyiliğin için söylüyorum’ kalıbına sığınıp, olanca sahteliğiyle bizi olduğumuzdan başka biri yapmaya kastedenleri sükunetle dinliyoruz. Almayacağımızı bildiğimiz faydaların peşinde, en değerli şeyimizi kaybediyoruz. Zamanımızı. Huzurumuzdan hiç söz etmiyorum bile.

Biz birbirimizin hayatını kolaylaştırmayı yanlış anlamış bir toplumuz. Bizim için en doğru görünen neyse onu eşimize, çocuğumuza empoze etmeye, yeni bir tavır, inanmadıkları bir duruş yaratmaya meylediyoruz. Fikirlerimizi paylaşmaya bayılır, biri fikrini paylaşmak isteyince şiddetle ayılır olmuşuz. Yaş gibi, cinsiyet gibi ayrımlar oluşmuş bizim kafamızda. Bir çocuğun kendi kararını veremeyeceğine, kendi kararıyla neticede mutlu olamayacağına, bir erkeğin yuvadan anlamayacağına, ortaya parlak bir proje çıkaramayacağına inanmışız. Erkekse kadının kazandığı kadar konuşabileceğine inanmış işte. Çocuk içinse aynı kara bahtlı durum, düşünemez, analiz edemez, doğruyu bulamaz; bu bizim açmazımız olmuş. Ortak karar almayı erteleten yaşam biçimlerine sokulmuşuz, filmlerde görünce iç geçirir hayata geçirmeye gelince ‘bizde olmaz’cı olmuşuz. Birbirimizi dinlemekten uzağız biz. Aile içinde herkesi ayrı konuların ilgilendirebileceğine, o konularda özgür alanlar yaratılması gerektiğine, bireysel fikir ve duruşların korunmasına yardımcı olmanın önemine, ortak karar almanın birleştiriciliğine inancımız kalmamış. Kötü olmuş işte. Biz birbirimizi unutmuşuz, en çok birbirimizi düşündüğümüzü zannederken.

Oturun, düşünün etraflıca. Yüzleşmeler gerçekleştirin, küçük oyunlar belki. Dargınlıkları konuşmadan bitirmek yerine konuşmayı, birbirinizin haklarını savunmayı, zarar verdiği şüphesi doğuran her yakını uzak kılmayı öğrenin. Aile olduğunuzu anımsayın. Dışarıdaki yabanıl otlar kadar içerideki yabanıl otların temizliğine eğilin. Çocuklarınızın nelerden ve kimlerden rahatsız olduğuna dikkat edin, eşinizin sitemlerini kulak ardı etmeyin, ailelerinizin müdahalesini kısıtlayın ve gerekirse tamamen engelleyin, kuru kalabalıklar yerine temiz topluluklar, dostluklar tercih edin. Konuşun, dinleyin ve gerekeni yapın. Sonuca erdirmediğimiz hiçbir çalışma bir şey ifade etmez aslında. Yenilenmek, eski alışkanlıkları ve hataları görmek değil gördükten sonra bir de kapı dışarı etmektir.
Aile içi yeniliğinizi siz belirleyin. Eskiyen yanlarınızı en iyi siz bilirsiniz, kendinizi, ail

Son dönemde özellikle HT Ankara’da yazı yazmaya başladığım günden itibaren kadınlardan ve genç kızlarımızdan aşırı bir ilgiye mazhar oldum. Bu ilgi karşısında afallayan ve bu sorumluluğu direk olarak üzerinde hisseden bendeniz, en çok merak edilen, en çok üzerinde kafa yorulan bir konuya, karınca kararınca tercüman olmaya karar verdim.

Yaşı ne olursa olsun, tüm kadınlarımızın sorduğu bir soru var. “Niye aldatılıyorum? Hak etmediğim halde bu neden benim başıma geldi?” ve benzeri daha birçok soru. Aldatılmakla kendisini yan yana getiremeyen kadınlarımız, genç kızlarımız aslında olayı farklı bir gözle görmeyi neden denemiyor.
Bir kere erkeğin doğduğu günden beri “hücum”, kadının ise “savunma” üzerine kurulu bir stratejiyle yol aldığını kimse unutmasın. Ne kadar kuvvetli savunma o kadar kuvvetli hücumu durdurur prensibiyle hareket eden biz kadınlara aslında yeni bir kapı aralamak istiyorum. Niye hücum eden biz kadınlar olmayalım ki? Savunmayı erkeklere devretsek, hücumu biz ele alsak daha güzel maçlar çıkmaz mı? veya bunu denesek daha renkli bir yaşamı yeryüzüne indirmez miyiz? Bu fotoğrafı burada kesip tekrar aldatmaya dönmek istiyorum.

Ömür boyunca hücum dışında hiçbir pratiği ve genetik kodlaması olmayan erkek, tüm ilişkilerinde skor üzerine denemeler yapmakta, elde ettiği tüm kıtaların “keyfi ömrü” çok kısa sürmektedir. Bu yaratılıştaki erkek aldatmayı biz kadınların baktığı pencereden asla görememekte; hatta daha ileriye gideyim, algılayamamaktadır. Çünkü yaşam onlar için av ve avcı kültürüyle dolu bir ormanda geçmekte. Vahşi iş yaşantısı bu kodlamayı desteklemekte, kadını ise kendini savunan, avcıdan kaçan, ona vurulmamak için kendine yeni bahisler açan bir konumlandırma vardır. Bu sebeple avcının kendisini vurmasından sonraki süreçte bir bağ kurmaya çaba sarf etmek bence en büyük yanılgıdır.

Aldatmanın zarafetini erkekler, kaba inşaatını kadınlar çekmektedir.

Tekrar demin bıraktığımız fotoğrafa dönmek istiyorum. Biz kadınlar avcı olsak ve erkekler savunmaya geçse; yani rolleri değiştirsek hayat biraz daha keyifli olmaz mı? Benim ki sadece bir öneri. Dedim ya o kadar çok kadınımız, genç kızımız bu konudan muzdarip, ya bu reformu yapacağız ya da ormanda avcıdan kaçacak bir yer arayacağız.
Yepyeni bir heyecan başımda, yeniden gencecik bir kızım sanki, yeniden ilk telaşlarım, çocuklarımın sancısını çekişim gibi tekmelerini duyar gibi
İçinde her şeyden biraz barındıran çılgın bir heyecan, dizginleyemediğim bir istek.
Her yaşın ayrı güzelliği var bilirim ve tadını çıkarırım ama zaman çok hızlı geçsin istemem yine de.
Öyle değil bugünlerde; su gibi geçsin istiyorum ve yıkasın karışan aklımı.
Yeni kitabım raflara çıkmadan oturtamayacağım yerlerine hücrelerimi; hepsi ayakta.
Şükürler olsun…
****
Gizli Kapaklı Şeyler'e gösterdiğiniz ilgi beni çok mutlu etti. Emek sarf ettiğim ve bir amaç uğruna var ettiğim kitabım değerli övgülerinize mazhar oldu.
Eleştirilerinizi adeta vitamin bildim. Beslendim zenginleştim onlarla.
Benim dokunduğum insanlara uzaktan da olsa dokunduğunuz için minnet duydum sizlere.
Kimsenin yalnız olmadığından emin oldum.
****
Benim bile zaman zaman karıştırdığım o takma isimleri ve onların hikayelerini, arkadaşınızdan söz eder gibi anlattınız,sonralarına ilişkin sorular sordunuz bana.
Adeta ihya oldum. Acımanız için değil anlamanız için yazmıştım, anladınız.
Alay etmeniz için değil empati yapıp tebessüm etmeniz için yazmıştım, onu da yaptınız.
Demem o ki; siz yüz verdiniz bana, ben astarını da isteyeceğim şimdi.
İkinci kitabım yolda.
Çok yakında buluşturacağım sizi.
****
Bu defa başka bir şey yaptık; bu defa o arkadaşlık ettiğiniz insanların; ki onlar her yerde türlü türlü, kendilerine mektuplar yazdım kendilerinden.
Kusturdum içlerini, döktürdüm sözlerini, kendilerine anlattılar kendilerini.
Af dilediler, itiraf ettiler, öz eleştiri yaptılar ya da takdir ettiler kendilerini.
Bazen de; ki en acısı oydu, veda ettiler en sevdiklerine.
İnsanı anlattım, bir kere anlayan yine anlar dedim, güvendim size.
****
Çok yakında buluşacağız o satırlarda, ortak arkadaşlarımız ve ortak acılarımız, sevinçlerimiz olacak.
Meraklarımız bir de.
Sabırsızım.
İşimiz rast gide!

Şüphesiz ki bir serüvendir var olmak. Hikayesi inançtan inanca, toplumdan topluma değişen bu serüvenin bir yerinde olmak hayat boyu sürecek bir ‘şanslılık’ hissini de beraberinde getiriyor. Dünyaya gelmesine yardım ettiğim, ayaklarından tutarak göz hizasına kaldırdığım, hayatın içine çektiğim her bebek, o bebeğin ilk ağlayışını görmek, göstermek için poposuna vurduğum ilk şaplak, hissettiğim o ilk nefes.. Onların büyümeleri, kendi içlerinde devleşmeleri, isimleri, cisimleri... Hepsi eşsiz. Benim dünyam anlamsız gibi gelen o ‘ınga’da saklı. Anlamsızlığın anlam bulduğu an, o an benim için. Ve bir bebeği leyleklerin getirmediği bebeklerin başlangıçta birer damlacık oldukları fikri nasıl da hayret verici, nasıl da büyüleyici hala insan için. İki insanın teni ve teri birbirine aşkla karışınca erkekten kadına geçen o damlanın, insanlığı şekillendirmek için kadında yer edinip büyümeye ve bir ‘insan’ olmaya karar vermesi, işte o var olma serüveninin ilk evresi! Unutmayın, ayıp değil çünkü ‘sevmekten gelir sevişmek’. Biz kadın doğum uzmanları bu var olma serüveninin içinde mutlaka ikinci aşamada, gebeliği takip eden aşamada hazır bulunuruz. Ben Gökçen Erdoğan, kendimi iki kere şanslı sayıyorum ki bir Cinsel Terapist olarak o ilk evrede de, yani iki insanın teni ve teri sağlıklı biçimde karışsın diye, her iki kişiyi de olağan ve hatta olağanüstü mutluluğa eriştirmeye giden yol su gibi akarak açılsın diye etkiliyim, yanınızdayım. Mahremiyet sınırlarınızın içine sizin de rıza ve isteğinizle girerek sizinle yatak odanızın alını morunu, terinizi kokunuzu, şehvetinizi korkunuzu, ‘eh işte’nizi, harikanızı konuşmak ve sizi kendiyle beraber başkalarını da layığıyla ‘seven’ bireyler haline getirmek için burdayım. Aldığım eğitimler, operatör doktor kimliğim, cinsel terapi yetkinliğim, toplumsal bilincim, eşliğim, anneliğim, insanlığım ve pek tabi çok güvendiğim ekibimle, kapımdan sorunlarınızla girip sorunsuz çıkmanın için burdayım. ..
Var olun...
Op.Dr. Gökçen ERDOĞAN. Blogger tarafından desteklenmektedir.